4 Ocak 2009 Pazar

How I met Siegfried!

Siegfried vs Nightmare

S: let's do this.. my unforgivable past

(hiyaaa.. haaa... ttyhaaa)
S:You can't stop it..

K.O.!
S:with this, it ends.. our kindship not exist in this world.. not ever again..

3 saat önce..



Yeni yılın ilk cumartesi gecesi, insanı iki sokak ötedeki bakkala dahi gitmeye üşendirecek derecede soğuk ve yağmurlu bir havayla karşılıyor. "Oyun gecesi/film gecesi zirvesi" hemen imdadımızı yetişiyor neyse ki. Xbox'da, trival pursuit'in bir nevi amerikan sineması üzerine kurulu hali olarak düşünülebilecek "scene it" oyununun hevesi sayesinde evden dışarı çıkmamla başlıyor herşey. Ama zamanlamam yeterince başarılı değil. Arkadaşlarımın yanına vardığımda, oyunun çoktan ikinci kez başlatılmış; sinefil Mr. A'nın ise açık ara önde olduğunu görüyorum. Lafı uzatmayacağım çünkü önümüzdeki 1 saat boyunca değişen tek şey sevgili Mr.A'nın kazandığı puan ve galibiyet sayısındaki artış oluyor :)

İşte tam bu noktada Siegfried ile yollarımızın kesişmesine sebep olacak ama bundan o an için haberi olmayan sevgili Cyric'in şu önerisi kulağımıza geliyor: "Soul Calibur mu oynasak bir kaç el?" Mr. C devreye girerek "ya uzun sürer şimdi o, kız sıkılacak sonra" diyor. Oyun hakkında en ufak fikri dahi olmayan ben, oyun bozanlık etmek istemiyor ve "oynayın nolacak ya, seyrederim ben sizi, sıkılmam" diyorum.

(Bu yazıyı okuyan Soul Calibur hayranları "onu nasıl bununla kıyaslarsın" diyecekler ama n'apalım benzettik bir kere.) Oyunun başlamasıyla beraber, ryu ve ken'in "hado ken" nam-ı diğer "aaaaduuuukeeeet" klasiğiyle herkesin aklında minik de olsa bir yer edinmiş Street Fighter geliyor gözümün önüne. Bununla kalsa iyi. Sıkıcı kız oyunlarıyla idare etmek zorunda kaldığım kimi zamanlarda, erkek çocuklarının atari salonlarında bu tip dövüş oyunlarıyla ne kadar eğlendiklerini düşündüğüm çocuk kıskançlığım geliyor aklıma o sırada.

Belki agresyondan alınan o dürtüsel ve kaçınılmaz haz yüzünden, belki oyunun takdir-e şayan görselliğinden, belki de geçmiş kıskançlıkların öcünü alırcasına "ya şunu bir el de ben oynasam" diyerek oyuna dahil oluyorum. Çeşitli karakterlerle oyuna ve tuşların kombinasyonlarına alıştıktan sonra, işte "onunla" karşılaşıyorum". Belki Kuzey Avrupa mitolojisinden fırladığı ve Alman kökenli isminden dolayı, belki babasını öldürdüğü için o çok sevdiğim ödipal teorileri çağrıştığı için ,belki de ironik bir şekilde sırf geçmişteki o sıkıcı kız oyunlardaki Barbie'nin sevgilisi Ken'e benzediği için Siegfried'i çok seviyorum.

Özellikle "The Boss" hakimiyetindeki Cervantes ve Cyric'in kitabını yazdığı Taki karakteriyle olan karşılaşmalarımda "Keeeey, OOoo" cümlesi bol miktarda aleyhimde duyulsa da; hatrı sayılır "elimin tersi ring outları" da kendi haneme yazılıyor. Bu esnadaki neşeme gelince; o, arkasından kimse tutmaksızın iki tekerlekli bisiklete binebildiğini farkeden çocuk sevincinin arasına karışıyor.
Aynı zamanda, Siegfried ise geçmişiyle yüzleşmek üzere Nightmare ile beraber ringe çıkıyor.

S:let's do this.. my unforgivable past
(hiyaaa..haaa..ttyhaa...)
S:You can't stop it
K.O.!
S: with this, it ends.. our kindship not exist in this world.. not ever again..

1 yorum:

  1. Harika bir yazi/post olmus. Almanca olmasindan oturu Siegfried'in ismini dogru telafuz edemesem de bir cok player'i aglatacak kadar cok kombo bildigim gercegi ve tecrubelerime dayanarak soyluyorum ki benden hizli ogrendin karakteri sister'cim. Eglenmene cok sevindim tereddutte idim "acaba cani sIkILmI$ olabilir mi?" gibisinden ama goruyorum ki hosuna gitmis. Cok sevindim cok. Bir quote yapayim sana konuya cuk oturacak, party games konseptinden hard-core gaming'e terfi ettigin icin.

    "You have taken your first step into a larger world."
    -Obi Wan Kenobi

    Artik bir daha ki sefere herhalde Soul Calibur 4 session'lari duzenlemeye baslariz.

    K.O.

    YanıtlaSil