9 Ocak 2009 Cuma

Bir kedim bile yok..


Okulumuzun kedileri meşhurdur. Kumpir bile yeseniz hemen yanıbaşınızda belirirler ve erimiş kaşar peynirli patatesinize dahi talim etmek üzere hazır ola geçerler. Bu sefer bir elimde çayım diğer elimde sigaramla bölümün önünde hocamı beklerken, midi boy bir pisicik kucağıma atlayıverdi. "Kediler nankör olur canım, karnı doydu mu gidiverirler" klişesine taş çıkarırcasına, hiçbir sebep olmaksızın kucağımda kıvrılmayı uygun görmüştü garfield kılıklı ufaklık. Yarım saatlik mırlama eşliğindeki sevgi pıtırcığı halimiz, tez görüşme vaktimin gelmesiyle son buldu. Mecburen kucağımdan bankın soğuğuna terk ederken kendisini, içim burkuldu. Daha fazla peşimden gelmemesi için bacaklarıma dolanarak beni takip edişiyle ilgilenmiyormuş gibi yaptım. Aslında evde beslemeyi bile isteyeceğim kadar sevmiş olmama rağmen, sanki hiç umrumda değilmiş gibi, miyavlamasına aldırmıyormuşcasına arkama bakmadan yürüdüm.
Sonra bazı ilişki bitişlerinin de bundan çok farklı olmadığı takıldı aklıma. İşleri daha da zorlaştırmamak için, aslında deli gibi sevdiğinizi bilirken ve ayaklarınız geri geri gitmek isterken, en iyisinin geriye hiç bakmadan yolunuza devam etmek olduğuna karar verilen anlar geldi aklıma. Ayrılığı kolaylaştırmaya mı çalışıyorduk böylesi zamanlarda, yoksa bir başkasının iyiliğini düşünürmüş ilüzyonu altında kendimizi mi koruma altına alıyorduk? Belki de her ikisinin de bir önemi yoktu, nasılsa farkı yoktu sonların...

2 yorum:

  1. gözyaşları bebeğim
    hepsinin sonu ayayayaynı
    birinin eksiği
    birinin fazlası

    :) "benden nefret et diye yaptım bunu" klişesi geldi aklıma.

    YanıtlaSil