22 Aralık 2008 Pazartesi

Christmas Yaklaşırken

"Frohe Weihnachten" diyerek elime tutuşturdu Glühwein'ı, Christmas için kurulmuş pazarlarda çalışan genç kadın. Buz gibi aralık soğuğunda sıcak şaraptan daha fazla insanın içini ısıtabilecek herhangi bir içeceğin olmadığına kanaat getirmiştim artık sokağı seyrederken. Dört bir yandan fırlayan çam ağaçlarının dallarını dolduran rengarenk süsler ve ışıklar sayesinde; Almanya'nın sokakları daha aydınlık gözüküyordu gözüme. Ne kadar sene geçse de üzerinden, ülkenin üzerine sinmiş is kokusu sanki hep baki. Bu ülkenin şehirleri, İkinci Dünya Savaşı'nın kasvetini, rutubetini ancak senenin bu zamanında üstünden atabiliyor hissi uyanıyor insanda. Bu düşünceler zihnimde dönmeye devam etse de, dışarının keskin soğuğu Glühwein'ın bile ısıtamayacağı bir hal alınca evin yolunu tutmaya karar veriyorum. Ev sessiz.. O eğlenceli partiler, oradan oraya dur durak bilmeyen koşuşturmaca hali yıllık iznine çıktı. Herkes ailelerinin yanına ziyarete gitti. Hediyelerin ne kadar güzel paketlendiği veya hindinin iyi pişirilip pişirilemeyeceği en büyük dert şimdi onların evlerinde. Benim derdim ise, bu gece yılbaşı ağacının altında duran bebek isa figürünün yüzünü çevirmeyi unutmamak. Ev arkadaşıma söz verdim ne de olsa..
Işıkları söndürdüm, holde duran ağacımızın ki hariç. Dışarıda fırtına var, deliksiz bir uykuyu imkansız kılıyor gümbür gümbür gelen gök gürültüsü. Saate takılıyor gözüm 05.00'i gösteriyor. Bir şey eksik ama ne? Bir şimşek daha çakıyor, acaba gök gürültüsü ne zaman duyulacak? Saat 05.15'e gelmiş. Bir şey eksik? Rüzgarın kuvveti, camları titretiyor. Uyumak ne mümkün korkarken. Saat 05.30.. Bir şey? "Allahu ekber, allahu ekber, eşhedü enla ilahe illallah.." Tabii ya; yalnızken, korkarken ve hala gözüme uyku girmemişken, bana birilerinin varlığını hatırlatan sabah ezanının sesi eksik. Uykuya dalıyorum en sonunda. Zihnimden gelen sesler kulağımda, çam ağaçlarının ışıkları gözlerimin önünde, yol gösteriyorlar bana düşümde. Düşlerim odama çıkıyor, uyanıyorum özlemle.


4 yıl sonra...

"Bu sene yılbaşı çekilişi yapalım mı?" Herkes bu fikri onaylıyor benim de aklımdan aynısı geçmişti diyerek. Ama acele etmiyoruz harekete geçmek için, nasılsa hediyelerimizi paketlemek için 31 Aralık'a kadar vaktimiz var İstanbul'da. Hava hafif yağmurlu bugün ama güneş hiç küser mi buraya? Hemen kendini gösteriyor bir saatliğine de olsa. Biraz geç kalkmış olmanın miskinliği, biraz da christmas süslerinin renkliliğini görmek adına, havanın kararmasını bekliyorum dışarı çıkmak için. Gözüme hep çok hareketli gözüken bu şehir, ne yaparsa yapsın sanki senenin bu zamanında rengini yitiriyor, sönükleşiyor. Zihnimde bu düşünceler dönmeye devam ederken, Tchibo'ya adımımı atıyorum ve karşıma çıkan Glühwein makinası özlediğim o şarap tadını hatırlatıyor bana. Birşey eksik ama ne? Eve dönüyorum. Bir yandan televizyonun sesi, bir yandan evdeki misafirlerin kahkahları taa sokak kapısına kadar geliyor. Rengarenk süslenmiş çam ağacımız hakkında birşeyler söylüyor misafirlerden biri. Birşey eksik ama..? Yorulmuş olmalıyım yürümekten. Kendimi usulca koltuğa bırakıyorum. Zihnimden gelen "we wish you a merry christmas" melodisi kulağımda, çam ağaçlarının ışıkları gözlerimin önünde, yol gösteriyorlar bana düşlere dalmak için. Düşlerim buradan kilometrelerce uzaktaki dostların kapılarını çalıyor. Uykuya dalıyorum özlemle.

4 yorum:

  1. sen de ne yardan ne serden! :) seneye filan bizim buralara teşrif edersen vaynahtın kutlarız beraber ama ezan yok şimdiden söyliyim. çok güzel yazmışsın hikaye gibi olmuş :)

    YanıtlaSil
  2. Aynı özlemlerin başka kalplerde zaman zaman yanıp söndüğünü bilmelisin. ;)
    M.- (the guest)

    YanıtlaSil
  3. yalnız olmadığını bilmek güzel bi his:)

    YanıtlaSil