29 Aralık 2008 Pazartesi

Başka Hayatlar

Bazen sokakta dolaşırken -özellikle de cd player veya ipod'unuzun şarjının bittiği veya onları evde unutarak dışarı çıktığınız günlerde- gideceğiniz yere kadar sizi oyalayacak birşey ararsınız etrafta. Aynı oyalanma ihtiyacı, adım adım ilerleyen trafikte çakılı kaldığınız ve dakikalar boyu aynı manzarayı görmek durumunda kaldığınız otobüs yolculuklarında da belirebilir. İşte tam o anda, gözünüz hafiften içerisini görebildiğiniz bir eve takılır ve merak edersiniz onların hayatlarını. Tıpkı sahafçılar çarşısından aldığınız kitabın sizden önceki sahibini merak etmek gibi..
***
Sokakta yürüyorum. Evlerde teker teker yakılmaya başlanan ışıklar alacakaranlık kuşağı başlangıcının işareti olmalı. Bir tiyatronun bordo perdeleri gibi açılmış salonun sahnesi gözlerimin seyrine. Neydi bakışlarımı içeri yönelten bilmiyorum. Belki o heybetli duruşuyla salonun yarısını kaplayan şık yemek masası, belki köşede duran divan, belki de duvarı boydan boya kaplayan bir şehrin panaromik manzarasını gözler önüne seren 3 tane yan yana asılmış fotoğraf ve o karedeki denizin üzerinde uçan martı...
Hemen hayallere daldım. Kimdi bu evin sahipleri? Yeni evli bir çift miydi? Peki ya mutlular mıydı acaba? Evet öylelerdi tabii. Salonda değillerdi şimdi, çünkü mutfakta yemek hazırlıyorlardı beraber akşam için. Kadın az sonra elinde tabaklarla gelip o şık yemek masasını donatacaktı, heybetine biraz daha görkem kazandıracaktı masanın. Hayır bu dediklerimin hiçbiri olmayacaktı. Belki de evin sahibi yaşlı bir adamdı çünkü. 70'lerinde, bembeyaz saçlı "göbeğin nasıl bu kadar kocaman olabilir" diye soran çocuğa kahkahalarla karşılık veren güleryüzlü ihtiyar delikanlıydı evin sahibi. Çalışma odasında olmalıydı şimdi, günlük gazeteler çoktan sabahın ilk saatlerinde okunup bittiği için, sıra kitapların arasında kaybolma zamanıydı. Akşam yemeğine kadar vakti vardı sonra çocukları ve torunları belirecekti kapıda. Herkes masadaki yerini alacak, sohbet ilerledikçe torununun bardağına rakı koymak konusunda ısrar edecekti adam. Torun hem çekinecek hem de gurur duyacaktı bu ısrar karşısında. Gülümseyerek onaylayacaktı bu teklifi ve diyecekti ki: "Patates kroket de olmalıydı dede!"

4 yorum:

  1. küçükken kroket diyen bi insan mıydın peki? :)

    YanıtlaSil
  2. en iyi ben kroket derdim bizim ailede:P solucan'a solgur demişliğim var belli bir süre mesala bak, o kabul görür mü? : )

    YanıtlaSil