28 Mart 2011 Pazartesi

Les Clés de Fort Boyard!

Hiç Fransızca bilgim olmamasına rağmen,bazen dönemsel olarak fransızca anlayabildiğim hissine kapılmışımdır. :) Günümüzden geçmişe doğru gidecek olursak, zaman zaman katıldığım psikanaliz konferanslarında ve arkadaşlarımla uno isimli kağıt oyununu oynarken sanki anlıyormuşçasına güldüğüm,kem küm ettiğim anlar olmuştur. Ama asıl bu his ilk defa kendini ne zaman gösterdi derseniz,yaklaşık 15 sene geriye gitmek gerekiyor.

O zamanlar TV5 Monde kanalında bir yarışma vardı. Kendimce "mükemmel şatodaki yarışma" diye aklıma kazıdığım programın orjinal isminin "Les Clés de Fort Boyard" olduğunu keşfetmem ise elbetteki yıllarımı aldı! O programda yarışmacı olmak için can attığımı, Türkiye'de aynı program çekilse mekan olarak neresinin uygun olacağını, hangi bölümlerde zorlanıp hangilerini geçebileceğimi sanırım her seferinde hayal edip dururdum. Yarışmacılarla tıpkı aynı ekipteymişim gibi; onlar altına biraz daha yaklaştıkça ben de heycanlanır, gözetleme kulesindeki gandalf amcaya ziyarete gittiklerinde fransızca bilmediğime hayıflanırdım. Ama en çok da ya "the bungee jump" yada "the cable cycle" bölümü bana gelse keyif alacağımı, börtü böceğin arasından anahtar bulma bölümünü ise öldürseler başaramayacağımı düşünürdüm. (Bkz:Bölüm Detayları)

Geçtiğimiz günlerde öğrendim ki, 2009 yılında fox tv bu yarışmayı Türkiye'ye uyarlamış ama akıbetinin ne olduğuna dair hiç bir fikrim yok. Büyük ihtimalle Acun'un Survivor'ından öteye gidememiştir diyorum.

İnsanın kendisini adventure oyunlarının baş karakteri gibi hissedebileceği tek uyarlamanın hiç rakibsiz halen Fort Boyard olduğunu düşünüyorum ve bu video, benim gibi bu yarışmayı sevenler ve özleyenler için gelsin diyorum :))

25 Mart 2011 Cuma

Rötar, Doğru zaman ya da Tesadüf !

Uzun zaman ara verdikten sonra yeniden mesleğini icra etmeye başlayan ya da sakatlığı sebebiyle ara verdiği spora geri dönen insanlar gibi "nerede kalmıştık" düşüncesiyle blogumun tozlu (!) kayıtlarını tıklayıp durdum dün gece. Hangi tarihte ne anlatmışım kendime ve size diye düşünürken, gazetelerdeki "tarihte bugün ne oldu?" edasına bürünmüşüm meğer. Sonra 3 Ocak 2009 tarihli yazımla karşılaşınca ve o gün yaptıklarımı düşününce 3 Ocak 2010'nun sanki bir önceki senenin upgrade edilmiş bir versiyonu olduğunu farkettim. Nasıl mı oldu? O zaman önce şu videoyu izleyin




Sliding Doors her zaman favori filmlerimden biri olmuştur. Hayattaki rötarlar, zamanlamalar, tesadüfler üzerine tekrar tekrar düşündürür beni. Sanırım bundan 2 sene önce - 3 ocak 2009-'da metroyu kaçırmış biriyim hem de tam filmde olduğu gibi bi kaç saniye ile. Bahsettiğim yazımda; çok sevdiğim "sinefil Mr.A" diye isimlendirdiğim arkadaşımı; bir yılbaşı sonrası filmler hakkında yapılmış bir oyunu oynamamız üzerinden anlatmışım size. İşte o anı yazıya döküldükten çok değil 1 sene sonra tam da aynı gün ve yine bir yılbaşı sonrası sinefil Mr. A' yı Soul Kitchen filmini izlemeye davet ederken bulmuşum. Şimdi geldik 2011'e ve o çok sevdiğim sinefil arkadaşım son 1 senedir sadece arkadaşım değil, gerçekten o "sevgili" bir insan :) 2009'da kaçırdığım bir metro olsa da, sanırım 2010'da aynı asansörde küpemi düşürdüğüm için şanslıyım. Hayat hep böyle midir, puzzle'ın parçaları eninde sonunda tamamlanır mı bilmiyorum ama yolların bir şekilde tekrar tekrar kesiştiği kesin. O halde rötarlar işe yarar mı, doğru zamanın mı gelmesi gerekir yoksa herşey basit bir tesadüf müdür işte bütün mesele bu!!

24 Mart 2011 Perşembe

Ce-eee!!

Kendim bile şaşırdım kaldım. Neredeyse 1.5 sene olacak, hiç birşey yazmamışım şuraya.Sırf melankolik havamdan sıyrıldım diye ve iş temposu yoğunlaştı diye, gelen ilham perimi sürekli kışkışlamışım. Artık kendisini tekrar sevgiyle kucaklamaya hazırım, duyurulur :D